Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı sonlarında müttefiklerinin sırayla barış anlaşması imzalaması üzerine yalnız kalmıştı. Talat Paşa Kabinesi istifa etmiş, yeni Kabine İtilaf Devletleri adına İngiltere ile 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştı. Mondros Mütarekesi’nin muğlâk ifadelerinde faydalanan İtilaf Devletleri, Anadolu coğrafyasını işgale ve bu coğrafyada insanlık dışı zulümlere başlamışlardı.
1919 senesinin 19 Mayıs’ında beraberindeki heyetle birlikte Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele Hareketi’ni başlatmıştı. Önce Havza, ardından Amasya Genelgesi’ni yayınlayarak Milli Mücadele’nin amacını Aziz Türk Milleti’ne duyurmuştu. Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Misak-ı Milli’yi şekillendirmiş, 12 Ocak 1920’de Son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında kabul ettirmiş, 17 Şubat 1920’de de dünya kamuoyuna ilan ettirmişti.
İtilaf Devletleri’nin, 16 Mart 1920’de fiili olan İstanbul işgalini resmiyete dökmeleri üzerine, 19 Mart 1920’de Ankara’da Milli bir Meclis’in toplanacağını duyurmuştu. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi toplanmıştı. İtilaf Devletleri, Yunan süngüleri ile Aziz Türk Milleti’ni Sevr Mezarına gömmek için mücadele ederken; Ankara Hükümeti, tam bağımsız Türk Millet için Mücadele etme kararı almıştı.
19. Yüzyılın son çeyreğinde dünyaya gelen Mehmet Akif (Ersoy) Bey, Devletin yıkılışa doğru adım adım sürüklenişini kendi gözleri ile görmüş, birebir yaşamıştı. Türk Milleti’nin içersinde bulunduğu elim durumdan, ancak Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yürütülen Milli Mücadele Hareketi ile kurtarılabileceğine yürekten inanmıştı. Bu amaçla, Ankara’da Milli Meclis’in açılması üzerine, Ankara’ya hareket etmiş ve Burdur mebusu olarak göreve başlamıştı.
Ankara Hükümeti, düzenli orduya geçiş sürecinde yeni Türk Devleti’nin Milli Marşı’nın yazımı için bir yarışma düzenlemiştir. Yarışmada “Para Ödülü” verildiği için, yarışmaya katılmayan Mehmet Akif Bey, yoğun ısrarlarla yarışmaya katılmış ve İstiklal Marşı’nı yazmıştır. 724 şiir arasında, Mehmet Akif Bey’in İstiklal Marşı seçilmiştir. Giyecek paltosu dahi olmayan Mehmet Akif Bey, para ödülünü bağışlamıştır.
Türk Milleti’nin ateşle imtihan ettiği bir sırada, her Türk’ün yapması gerekeni yapan Mehmet Akif Bey, O günden itibaren Aziz Türk Milleti’nin örnek aldığı abide bir şahsiyet olmuştur.
Milli Mücadele yıllarında, Mustafa Kemal Paşa liderliğinde bir nefer olarak görev yapan Mehmet Akif Bey, Aziz Türk Milleti’nin bağımsızlığı için mücadele etmiştir.
Aziz Türk Milleti’ne adadığı İstiklal Marşı’nı Safahat kitabına almamış; kendisine niçin böyle yaptığı sorulduğunda “Çünkü onu milletimin kalbine gömdüm.” cevabını vermiştir.
İlerleyen dönemde yaptığı Kur’an- Kerim tercümesi, ne yazık ki kendi isteği ile bugüne ulaşamamıştır.
Hayatının hiçbir döneminde “zulmü alkışlamamış”; “gelenin keyfi için geçmişine sövmemiştir.”; “Biri ecdadına saldırdı mı, boğmuş…”, “boğamasa da yanından kovmuştur!”; “Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamamış”, “Hele hak namına haksızlığa ölse de tapmamıştır.”
Mehmet Akif Ersoy, Memleketin sosyal meselelerine yabancı kalmamış her zaman halkla iç içe olmuştur. Milletine ve Dinine yabancılaşmamış Anadolu insanının yaşadığı sıkıntıları şiirlerinde ve makalelerinde dile getirmiştir.
Mehmet Akif Ersoy, Mısır’da “siroz” hastalığına yakalanmış; 27 Aralık 1936’da İstanbul’da Hakk’a yürümüştür.
Kabri, Edirne Kapı’da Mehmet Akif Ersoy Meydanı’ndaki Şehitliktedir.
Hakk’a yürüyüşünün 72. Yıldönümünde İstiklal Marşı’nın Şairi Mehmet Akif Ersoy’u rahmet minnet ve özlemle anıyorum.
Kendilerini “Aydın” sıfatıyla nitelendiren; ancak kendilerini aydınlatmaktan bile aciz olanların, mutlak suretle örnek alması gereken bir şahsiyettir; Mehmet Akif Ersoy.