|
|
|
|
.TUNÇ ÖZTÜRK |
|
|

“SUÇSUZ ON BİNLER!”
Sanırım açıklanan mahkeme kararı, zan altında bırakılan on binlerce insanı bir anda aklayan (!) ilk karar olma özelliğine sahip.
Bu karar, “Vatan Haini” ilan edilmeye çalışılan koca bir kalabalığı tekrar vatandaşlığa kabul anlamına da geliyor belki de!
Aslında yakından bakıldığında;
Öylesine bir mahkûmiyet durumu yaratıyoruz ki kendi kendimize;
Koruma içgüdülerimizin sarmaladığı tehdit algılarımız, bizi birbirimize düşman haline getiriyor.
Nokta atışlarımızın tam orta yerine pimi çekilmiş bombaları atıp uzaklaşmaya çalışırken, aslında var olan kayıpların hepimize ait olabileceğini düşünemiyoruz bile.
Yarattığımız şüpheler nefes alışımızı bile hızlandırırken, durumu bir kimlik savaşı ve etniğin çatışması olarak görmek isteyenlerin kelepçelediği mantıklarımız, karanlıklara çekiliyor.
Peki, sonunda ne oldu?
Bir grup aydın tarafından başlatılan ve dün itibariyle sayıları 28 bini geçen ülke insanı tarafından dilenen “özür” ne durumda?
İmza atıcıları tek tek tespit edip her birine kelepçe vurdurtmak isteyen kalabalığımızın bu süreç sonunda eline geçen ne oldu?
Kim ne kadar mutlu oldu ya da mutlu edildi?
Aslında durumu hukuksal bir boyuta taşımak, duruma geçirilmek istenen kılıfın tersine, belki de imza atıcıların haklılığını da ortaya koydu.
Hukuksal süreç sonunda, işlenenin bir suç değil aksine, yaşananların bir sahiplenme olduğuna dair karar resmileştirildi.
Belki de meydanın orta yerine “özürcüleri” sürüklemek isteyenlerin hedefi bu değildi ama sonuç beklenenin tersine, Türkiye Demokrasisinin zaferi oldu.
Birbirini sahiplenmek isteyen bu ülke vatandaşlarının ellerini birbirine tutuşturan değerlere dokunulamadı.
Evet…
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bazı aydınlar tarafından düzenlenen "Ermenilerden Özür Dileme" kampanyası ile ilgili soruşturmada, "kovuşturmaya yer olmadığına" karar verdi.
Takipsizlik kararında, "Demokratik toplumlarda karşıt fikirlerin de düşünce özgürlüğü çerçevesinde koruma altında olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği" belirtildi.
İşte bu nokta çok önemli…
Demokratik toplumlarda karşıt fikirlerin de olabileceği tespiti yapıldı!
Bizim asıl ihtiyacımız olan şey de bu.
Farklılıklarımızı bilerek yaşamak…
Herkesin “ben, sen ya da onun” gibi olamayacağı gerçeği ile barışık ilerlemek…
Adımlarımız paralel gitmese de, bu ülkenin hepimize ait olduğu gerçeği ile yarınlara bakmak…
Aslında karşımızda duran madde yine aynı madde.
301!
Hani, Uğur Mumcu için yürüyen kalabalıkların arasına da karışan madde!
CHP’nin ısrarla sarıp sarmaladığı ve bizlerin yaşamlarının orta yerine koca bir göz gibi yerleştirdiği madde.
Bakın bir noktayı asla gözden kaçırmayın…
Bizler DPT’yi Kürtçülük yapmakla suçluyoruz.
Bölgesel particilik anlayışını Türkiye’ye yayamadığı için eleştiriyoruz.
Ayrımcı politik yaklaşımlarla gerginlik yarattığını söylüyoruz.
Buraya kadar tamam!
Peki, 301 konusunda ısrar edenler ne yapıyor?
DPT’nin eleştirildiği noktadan ne kadar uzaktalar?
Bizleri kimliklendirip birbirimizden uzaklaştırırken, ne kadar suçlanıp hedef gösteriliyorlar?
Evet…
Ne yazık ki onlar bu ülkede tribünlerden en fazla alkış alan bir konuyla ilerledikleri için, haklılıkları tescilleniyor!
Milliyetçiliği besledikleri noktalardan ama özenle kazdıkları mevzilerden yaptıkları nokta atışların suçlusu olmuyorlar!
Onlar, DPT’nin yaptığını yaptıkları halde, ayrımcı değil “vatansever” ilan ediliyorlar.
İşte sırf bu yüzden, bir kimliğin diğerine üstünlüğünü haklı gösterip, haksız ilan ettiklerinin üzerine yüklenebiliyorlar.
İşte tam bu noktada, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, bazı aydınlar tarafından düzenlenen "Ermenilerden Özür Dileme" kampanyası ile ilgili yaptığı soruşturmada, "kovuşturmaya yer olmadığına" dair verdiği karar buna galiba en iyi cevap oldu.
Çünkü bu kararla;
Hain (!) ilan edilenlerin ama vatanseverliklerinden de bir şey kaybetmeden, “biz” noktasından öte bir çabalarının olmadığı tescillendi.
Ve “Evet”
“Ben” olma inadına sarılanlara inat, hala, “Biz” iz…
TUNÇ ÖZTÜRK
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|